Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Sağa çektim, bekliyorum...

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
S10!Q
BanneD
BanneD
S10!Q


Mesaj Sayısı : 40
Yer : 16
Yaş : 31
Cinsiyet : Erkek

Sağa çektim, bekliyorum... Empty
MesajKonu: Sağa çektim, bekliyorum...   Sağa çektim, bekliyorum... I_icon_minitimePaz Ocak 24, 2010 10:26 pm


Şizofreni, zihin bölünmesi anlamına gelen bir hastalıktır. Biyolojik ve genetik faktörlerin yanısıra, özellikle eğitimde tutarsızlık, verilen çelişkili mesajlar yahut belirsiz, anlamsız, korkutucu olaylar ruhsal dünyada bir parçalanmaya yol açabiliyor, bu da sonunda gerçeklerden tamamen kopmayı ve bir hayal dünyasında yaşamayı netice verebiliyordu. Bu delikanlı o noktaya gelene dek neler yaşamıştı kim bilir?

"Ben iyiyim doktor ağabey, ben iyiyim, hiçbir şeyim yok. Sağa çektim, bekliyorum." Böyle demişti Hüseyin, daha odaya ilk girişinde.

Onsekiz yaşındaydı. Şizofreni hastasıydı. Gözlerinde hayalet görmüşçesine
bir korku ile hiçbir şey görmüyormuş gibi boş bir bakış yer değiştiriyordu.
Çocuk gibiydi tavırları. Büyümeyi reddetmiş, zamanı geri çevirip küçük bir
çocuğun o problemsiz, saf dünyasına dönmüştü sanki. Artık mücadeleyi
bırakmış, dış dünyaya kapılarını kapatmıştı. Kendisine ait bilinmez bir
dünyadaydı. Neyi neden yaptığını, ne zaman ne yapacağını kestiremiyordu ailesi. İnsanlardan kaçıyor, bazen kendi kendine birseyler konuşup gülüyordu. Ama, gariptir, halinden memnun görünüyordu. Ve yerli yersiz aynı sözü tekrarlayıp duruyordu:

"İyiyim ben, iyiyim. Sağa çektim, bekliyorum."

Çocukluğundan ilk hatırladığı, babasından yediği bir tokattı. Oyundan eve
biraz geç gelmiş, evdekiler onu çok merak etmişlerdi. "Geldim işte,
sevinin" dercesine masum bir neşeyle yüzüne baktığı babasının öfke dolu bakışları, yediği tokat esnasında gördüğü yıldızlara karışmıştı. Neye sinirlenmişti babası, bilemedi. Çok korktu ve yatağına gidip ağladı.
Babasının -asabi- olduğunu, bazen işten gergin geldiğini, o yüzden ufak
şeylere sinirlendiğini, -aslında iyi bir insan- olduğunu zamanla annesinden
öğrenmişti. İyi de, kendisinin ne kabahati vardı ki? Hem babası -Sizin için
çalışıyorum, ablanın ve senin geleceğiniz için yoruluyorum- demiyor muydu?
Bizim için çalışıp yorulduğu ve sinirleri bozulduğu için bizi dövmesi nasıl işti? Bizden intikam mı alıyordu yoksa? Neden ki?

Bazen -aslan oğlum, akıllı oğlum- derdi babası kendisine, bazen de -salak,haylaz!-
Ne zaman nasıl tepki alacağını bilemiyor, güvensizlik içini kemiriyordu.
Babasına bile güvenemeyecekse, bu dünyada kime güvenebilirdi ki?

Annesi, babasının aksine, çok şefkatliydi.Bir o kadar da evhamlı. Devamlı
peşinde dolaşır, -Hasta olacaksın- der, başka şey demezdi.. Bu aşırı
ilgiden boğulacak gibi oluyordu bazen. Ama seviyordu kendisini ve
dövmüyordu ya; yetebilirdi bu. Bu sevgi uğruna bazen kişiliğini feda etmesi
gerekiyordu ama, olsundu. Hep sevildiğini bilmek güven vericiydi zira. Ama
hayır; maalesef her zaman sevmiyordu annesi onu. Uslu olduğu zamanlarda
geçerliydi bu sevgi. Şartlı bir sevgiydi yani. Annesinin hoşlanmadığı bir
şey yaptığında -Senidoğuracağıma taş doğursaydım- sözünü sık duydu. Bir
gün dayanamayıp -Acaba benim gerçek anne-babam sizdeğil misiniz?- sorusunu sorduğunda, annesi öfkeli gözlerle -Saçmalama salak!- diye bağırdı. Bu cevap acaba ne anlama geliyordu?

Bazen annesiyle babası kavga ederlerdi. Daha doğrusu, öyle hissediyordu.
İçeriden bağırışlar gelir, yanlarına gidince susarlardı. Bir şey yokmuş
gibi davranırlardı. Ama evde birkaç gün sessiz birgerginlik olurdu. İçini
dağlardı bu gergin dönemler. Neydi problem, anlayamadı hiç. Neden
anlatmazlardı ki? Problem varsa söylesinler, yoksa güzel güzel sohbet
etsinlerdi. Böylesi daha mı iyiydi sanki? Suratsız bir çocuk olmuştu artık. Evlerine bir misafir geldiğinde ise, keyfi biraz yerine gelirdi. Anne baba ne kadar gergin de olsalar misafirin yanında gülümserlerdi çünkü. Yalancıktan da olsa onları öyle mutlu, kibar, konuşkan görmek hoşuna gidiyordu. Hoşuna gidiyordu da, neden biz bize iken böyle davranmıyorlardı ki? Biz komşulardan
daha mı değersizdik?
Saflık derecesindeki patavatsızlığı misafirliklerde başına dert oldu.
Anne-babasının evde -kel toş- dedikleri komşu, evlerine misafir olduğu bir
gün ona -kel toş- diye seslenince buz gibi bir hava esmişti. Ablası
çimdikledi. Yanlış mı söylemişti adını yoksa? Adı bu değil miydi? Niye öyle
diyorlardı o zaman?

Gelen giden arttıkça, çelişkiler de artıyordu.
"Yine mi o gıcık tipler geliyor? / Aman efendim ne iyi oldu da geldiniz?"
"O Ayten de çok saçmalıyor canım / Haklısın Aytenciğim,naaparsın?"
"Keşke evde yok deseydin oğlum / İnanın çok özlemiştik."

Bir kenara çekilmiş, sessizce izliyordu çoğunlukla. Bu karmaşık oyunun
kuralı acaba neydi? İlkokula başlayışını, evdeki sıkıntılardan kaçış olarak, sevinçle karşılamıştı.
Ama siyah önlükler, anlamsız kısıtlamalar olmasa daha iyi olurdu. Hele
bazen bayat nutuklar atıp bazen de öfkeyle bağıran asık suratlı öğretmenler olmasa çok da güzel olabilirdi. Nutuklarda başka konuşuyorlardı, koridorlarda başka.

"Gelecek sizin elinizde / Siz haylazsınız!"
"Okuyup büyük adam olacaksınız / Adam olmazsınız siz!"
"Bu ülkenin umudu sizlerde /Sizi her gün dövmek lazım!"
"****** bu ülkeyi sizlere bıraktı / Aptallar!"

Anlayamıyordu çoğu şeyi. ******'ü öğretmişlerdi ona önce ve sonra ve hep
beden eğitimi dersinde bile. "En büyük o! Bizi kurtardı. Bir millet yarattı."
Ama Hüseyin dedesinden "Allah en büyüktür, tek yaratıcı Odur" diye öğrenmişti.
Bir gün öğretmenine "Allah mı büyük, ****** mü?" diye sordu. Öğretmen ters
ters baktı ve "Böyle saçma soruları bir daha sorma; fena olur" dedi. Korktu
yine. Korkmaya alışmıştı zaten. Korkutucuydu dünya. Nasıl korunacaktı?

İlkokul öğretmeni kopyaya çok kızardı. Bir kez sınavda kopya çeken bir
arkadaşını sınıfın ortasında evire çevire dövmüş, hatta bacağını
kanatmıştı. Kopya kötüydü, çekmemeliydi. Hiç çekmedi de. Son sınıfta
ilkokullar arası bilgi yarışmasına katıldılar. Final yarışmasında
öğretmeni yanlarına yanaştı ve "Şöyle bir soru gelecek, cevabı da şu" diye
fısıldadı. Duymazdan geldi.. Kopya kötü değil miydi? Öğretmen kendilerini
deniyordu herhalde. Yarışma sonrasında öğretmen "Beni niye dinlemediniz?
Size cevabı söyledim. Ya yarışmayı kaybetseydiniz?" diye bağırınca, kafası
iyice karıştı. Bir gün birisi "Bunlar kamera şakasıydı" diyecek diye bekliyordu. Ama ya değilse?

Bir de kafasındaki çelişkileri tutabilseydi! Anlaşılan, onları kendi kendine ve kendince çözmesigerekecekti. Yapabilirse. Susmak çok iyiydi aslında. Zaten ilkokulda öğretmenleri hep "Susun! Çok konuşmayın bakayım!" derdi. Ama lisede
öğretmenler "Niye aval aval bakıyorsunuz, derse katılın biraz, sizin gibi
koyunlar yüzünden bu millet geri kaldı!" deyince, sessiz ve uslu olma
konusunda da çelişkide kaldı.

Büyümeseydi keşke. Hep küçük bir çocuk olarak kalsa ne iyi olurdu. Zaten
genellikle odasında tek başına oyuncaklarıyla oynamasına, onlarla konuşmasına, annesi "Hâlâ çocuk gibisin" diye tepki gösteriyordu.

Ergenliğe girdiğinde garip şeyler yaşamaya başladı. Öteden beri bildiği
bedeninde o güne dek bilmediği şeyler oluyordu. Ama kimseye soramadı.Kimse
de, ne olup bittiğini ona doğru düzgün anlatmadı. Ayıp deyip sustular.
"Kızların şeyi var mı?"
sorusunun cevabını bile arkadaşlarıyla başbaşa verip üç ayda öğrenebildi.
Yine o dönemde öğrendiğini sandığı bir yığınşeyi düzeltmesi yıllarını alacaktı.

Zaten kızlardan yana başı dertteydi hep. Çıktığı bir kız olmadığı için arkadaşları kendisiyle alay ediyorlardı. Üzülüyordu. Neredeyse sırf bu alaylardan kurtulmak için, hoşlandığı bir kızı gözüne kestirdi. Ders aralarında onunla konuşmaya başladı. Hatta ona âşık oldu bile denilebilirdi.. Ama bu kez de âşık olmasıyla alay edildi.

İnsanlar neden böyleydi ki? Bir gün teneffüste hoşlandığı kıza "Seni seviyorum"
demek geldi içinden. Dedi de. Ama kız ağlamaya başladı.Hatta kendisini
öğretmene şikayet etti. Tabii ki, dayak yedi öğretmenden. Çok üzülmüştü. Durumu düzeltmek için kızın yanına gitti, özür diledi ve "Tamam, seni sevmiyorum" dedi. Ama kız buna da ağladı. Yine şikayet edildi, yine dayak yedi, yine anlayamadı neler olup bittiğini.
Şu kızlar da garipti doğrusu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.razielnisroc.com/forum/
 
Sağa çektim, bekliyorum...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Geyik Bölümü :: Genel-
Buraya geçin: